• Giriş
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
Sapienship
  • İçerik Kategorileri
    • Doğa Bilimleri
    • Uygulamalı Bilimler
    • Sosyal Bilimler
    • Formal Bilimler
  • Popüler Konular
    • Evrimsel Biyoloji
    • Tıp
    • Paleontoloji
    • Zooloji
    • Astronomi
    • Ekoloji
    • Antropoloji
  • Bilim Haberleri
  • Çeviriler ve Basın Bildirileri
  • Özgün İçerikler
  • Bilim Sözlüğü
Sapienship
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
  • ✍🏻#YazarOl
  • #Hayvanlar
  • #Botanik
  • #İhtiyoloji
  • #Hastalıklar
  • #Genetik
  • #Evrim
  • #Mamaloji
  • #NesilTükenmesi
  • #KöpekBalıkları
  • #Karadelikler
  • #İklim
Ana Sayfa Uygulamalı Bilimler Sağlık Bilimleri Beslenme Bilimi Beslenme Prensipleri

Obezite Nedir? Obezitenin Sebepleri Nelerdir? Obezitenin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?Özgün 

Nadir Kerem Dağ Nadir Kerem Dağ
16 Ekim 2024 - Son Güncelleme: 22 Kasım 2024
Okunma süresi: 60 dakika
0 0
A A

1. Obezite Nedir?

Obezite, bireyin vücudunda aşırı miktarda yağ birikmesiyle karakterize edilen kronik bir hastalıktır. Obezite sadece estetik bir problem değil, aynı zamanda bireyin genel sağlığına olumsuz etkilerde bulunan ciddi bir tıbbi durumdur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da tanımlandığı üzere, obezite, sağlığı bozacak derecede anormal ya da aşırı yağ birikimi olarak kabul edilir. Genellikle obeziteyi değerlendirmek için vücut kitle indeksi (BMI) kullanılır. BMI, kilogram cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boyun karesine bölünmesiyle hesaplanır. DSÖ’ye göre, BMI 30’un üzerinde olan bireyler obez, 25-29.9 arası olanlar ise aşırı kilolu olarak sınıflandırılır.

Ancak BMI, bireyin kas kütlesi, kemik yapısı ve genel vücut kompozisyonunu dikkate almadığı için zaman zaman sınırlı bir ölçüm olarak eleştirilmektedir. Kas yapısı fazla olan sporcularda BMI’nin yüksek çıkması, bu bireylerin sağlıklı oldukları halde aşırı kilolu ya da obez olarak sınıflandırılmasına neden olabilir. Bu nedenle BMI, obezite tanısında yaygın olarak kullanılan bir yöntem olsa da, yalnızca bir başlangıç noktası olarak değerlendirilmelidir. Vücut yağ yüzdesi, bel çevresi ölçümleri ve diğer biyometrik değerlendirmeler, obezitenin daha doğru bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olabilir.

Obezitenin Alt Türleri

Obezite, yalnızca bireyin kilosunun fazla olması anlamına gelmez. Obezite, bireylerin vücudunda yağın biriktiği bölgeye ve bu durumun sağlık üzerindeki etkilerine göre alt tiplere ayrılır:

  • Android (elma tipi) obezite: Bu tip obezite, yağın çoğunlukla karın bölgesinde biriktiği durumlarda görülür. Bu tür obezite, kardiyovasküler hastalıklar ve tip 2 diyabet riskiyle güçlü bir şekilde ilişkilidir.
  • Jinoid (armut tipi) obezite: Bu tipte yağ daha çok kalça, uyluk ve basen bölgelerinde birikir. Android obeziteye göre metabolik riskler daha düşük olmakla birlikte, bu tip obezite de sağlık problemleri yaratabilir.

Küresel Bir Salgın: Obezite

Obezite, günümüzde küresel bir salgın (pandemi) olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde obezite oranları son birkaç on yılda dramatik bir şekilde artmıştır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı kentleşme, beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler ve fiziksel aktivitenin azalması, obezite oranlarını büyük ölçüde etkilemiştir. DSÖ’nün 2021 verilerine göre, dünya genelinde 1,9 milyardan fazla yetişkin aşırı kilolu, bu bireylerden 650 milyonu ise obezdir. Çocuk ve ergenlerde de obezite oranları endişe verici bir hızla artmaktadır.

2. Obezitenin Sebepleri Nelerdir?

Obezitenin nedenleri karmaşıktır ve genellikle birçok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu faktörler, biyolojik, çevresel, psikolojik ve sosyokültürel etkenleri içerir. Obeziteyi tetikleyen bu faktörler birbirini tamamlar niteliktedir ve sadece tek bir nedene dayandırılamaz. Obezitenin gelişiminde genetik yatkınlık, yanlış beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite eksikliği, psikolojik durumlar ve çevresel faktörler önemli bir rol oynar.

2.1 Genetik Faktörler

Obeziteyi açıklamaya çalışan en önemli faktörlerden biri genetik yatkınlıktır. Genetik yapı, bireylerin kilo alma eğilimini etkileyebilir. Bazı bireyler, doğuştan gelen genetik özellikleri nedeniyle vücutlarında daha fazla yağ biriktirmeye meyillidir. Obezite ile ilişkili birçok genetik varyant tanımlanmıştır. Bunlar arasında en bilineni FTO geni (Fat Mass and Obesity-associated gene) olup, bu genin belirli varyantları olan bireyler daha yüksek vücut kitle indeksine (BMI) sahip olma eğilimindedir.

Genetik faktörlerin obeziteye katkısı, sadece bireysel bir yatkınlığı değil, aynı zamanda yağ depolama mekanizmalarını, metabolizma hızını ve iştah düzenlemelerini de etkileyebilir. Yapılan çalışmalar, ebeveynleri obez olan çocukların obez olma olasılığının çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, genetik yatkınlık tek başına obezitenin nedeni olarak kabul edilemez. Genetik faktörler, çevresel ve yaşam tarzı faktörleri ile etkileşime girdiğinde obezite riskini artırır.

2.2 Çevresel Faktörler

Çevresel faktörler, modern yaşam tarzındaki değişikliklerin obezite üzerindeki etkilerini yansıtır. Kentsel yaşam, fast food kültürü, yetersiz fiziksel aktivite ve yetersiz uyku gibi çevresel değişiklikler, obezitenin yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunur.

  • Yüksek kalorili ve işlenmiş gıdalar: Son yıllarda özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde işlenmiş gıdaların tüketiminde büyük bir artış yaşanmıştır. Bu gıdalar genellikle yüksek oranda yağ, şeker ve tuz içerir. Fast food ve hazır gıdalar, düşük maliyetleri ve kolay ulaşılabilirlikleri nedeniyle geniş kitleler tarafından tercih edilmektedir. Yüksek kalorili ancak besleyici değeri düşük bu gıdalar, obezitenin başlıca çevresel nedenlerinden biridir.
  • Fiziksel aktivite eksikliği: Sanayileşme ve teknolojik gelişmeler, günlük hayatta fiziksel aktiviteyi büyük ölçüde azaltmıştır. Otomobil kullanımı, bilgisayar başında uzun saatler çalışma ve televizyon izleme gibi hareketsiz yaşam tarzı, vücudun enerji harcamasını azaltarak kilo alımına neden olur. DSÖ, düzenli fiziksel aktivitenin obezitenin önlenmesinde ve tedavisinde önemli bir faktör olduğunu vurgulamaktadır.
  • Uyku düzeni: Çeşitli araştırmalar, yetersiz uyku ve uyku düzensizliğinin obezite ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Uyku eksikliği, metabolizma üzerinde olumsuz etkiler yaratarak iştah düzenini bozabilir. Ayrıca, stres hormonu olan kortizol seviyelerinin artmasıyla kilo alımı tetiklenebilir.

2.3 Psikolojik Faktörler

Obezitenin gelişiminde psikolojik faktörlerin rolü de göz ardı edilemez. Stres, depresyon, anksiyete gibi psikolojik durumlar, bireylerin beslenme alışkanlıklarını doğrudan etkileyebilir. Özellikle duygusal yeme, stres veya duygusal baskı altında yemek yeme alışkanlığı olan bireylerde sıkça görülür. Bu durumda kişi, aç olmadığı halde duygusal rahatlama sağlamak amacıyla aşırı miktarda yemek yiyebilir.

Psikolojik travmalar ve çocukluk dönemindeki duygusal baskılar da bireylerin ilerleyen yaşamlarında obezite geliştirme riskini artırabilir. Yetersiz sosyal destek, izolasyon ve özsaygı eksikliği, bireyin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratarak obeziteye katkıda bulunabilir.

2.4 Yaşam Tarzı Faktörleri

Günümüzün modern yaşam tarzı, obezitenin temel nedenlerinden biridir. Özellikle sedanter yaşam tarzı (hareketsiz yaşam) obeziteyi tetikleyen en önemli faktörler arasında yer alır. Ayrıca, beslenme alışkanlıklarındaki değişimler, bireylerin aşırı miktarda enerji almasına ve yetersiz enerji harcamasına yol açar. Düzensiz öğünler, fast food tüketimi ve düşük kaliteli diyetler, bireylerin kilo alımını artırır.

  • Hızlı yemek tüketimi: Modern yaşamın getirdiği zaman kısıtlamaları, bireylerin hızlı ve sağlıksız yiyecekler tercih etmesine neden olabilir. Çoğu insan, yemeklerini hızlıca tüketir ve bu durum tokluk hissinin geç algılanmasına neden olarak daha fazla yemek yemeye yol açar.
  • Düzensiz yemek alışkanlıkları: Uzun süreli açlıklar veya öğün atlamalar, bir sonraki öğünde aşırı yemek yeme davranışını tetikleyebilir. Ayrıca, gece geç saatlerde yemek yeme alışkanlığı, metabolizmanın daha yavaş çalıştığı zamanlarda vücuda fazla enerji alınmasına neden olur.

Bu faktörlerin tümü, obezitenin gelişiminde önemli bir rol oynar. Ancak, her bireyin yaşam tarzı ve çevresel koşulları farklı olduğundan, bu faktörlerin her birinin obezite üzerindeki etkisi kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.

3. Obezitenin Belirti ve Bulguları Nelerdir?

Obezitenin belirtileri, genellikle bireyin kilosunun ve vücut yapısının normal sınırların dışına çıkmasıyla gözlemlenebilir. Ancak obezitenin yalnızca kilo artışından ibaret olmadığını ve birçok farklı belirti ve bulguya yol açabileceğini unutmamak gerekir. Obezitenin etkileri, hem fiziksel hem de biyokimyasal değişikliklerle kendini gösterir. Obez bireylerde sıkça görülen başlıca belirtiler şunlardır:

3.1 Fiziksel Belirtiler

Obezitenin en belirgin ve yaygın belirtisi aşırı kilolu olma durumudur. Vücutta özellikle karın, kalça ve uyluk bölgelerinde fazla yağ birikimi gözlemlenir. Ancak obezitenin fiziksel belirtileri yalnızca kilo alımından ibaret değildir. Zamanla bireyde şu fiziksel değişiklikler görülebilir:

  • Nefes darlığı: Obez bireyler, günlük fiziksel aktiviteler sırasında nefes darlığı yaşayabilirler. Vücuttaki fazla yağ dokusu, solunum kaslarını ve diyaframı baskılayarak solunumu zorlaştırabilir. Ayrıca, vücudun oksijen ihtiyacı arttığından, solunum daha çabuk yorulmaya meyillidir.
  • Fiziksel hareketsizlik: Obez bireyler, kilolarının artmasıyla birlikte hareket etmekte zorlanabilirler. Bu durum, özellikle eklem ve kas yapısına baskı yaparak fiziksel aktiviteyi sınırlayabilir. Bel, diz ve kalça eklemlerinde aşırı yüklenme nedeniyle ağrı ve sakatlanmalar meydana gelebilir.
  • Yorgunluk ve halsizlik: Vücutta artan yağ dokusu, bireyin enerji harcamasını zorlaştırır. Günlük faaliyetler sırasında çabuk yorulma, halsizlik hissi sıkça gözlemlenir.
  • Artan terleme: Obez bireyler, vücutları daha fazla enerji harcadığı ve sıcaklık regülasyonu zorlaştığı için daha fazla terleyebilirler. Artan terleme, vücudun ısısını dengelemeye çalışan doğal bir tepkidir.
  • Cilt sorunları: Cildin bazı bölgelerinde özellikle sürtünmeye bağlı tahriş, kızarıklık ve mantar enfeksiyonları gelişebilir. Özellikle karın, göğüs ve kasık bölgelerinde nemli ve sıcak ortamların oluşması, cilt problemlerini artırabilir.

3.2 Metabolik ve Kardiyovasküler Bulgular

Obezitenin uzun vadeli etkileri, bireyin metabolik ve kardiyovasküler sağlığını da doğrudan etkiler. Obezitenin metabolizma üzerindeki etkileri, vücudun enerji dengesini, hormon seviyelerini ve genel biyokimyasal süreçlerini olumsuz yönde etkileyebilir.

  • İnsülin direnci: Obez bireylerde sıkça görülen bir durumdur. Vücut, insüline karşı daha az duyarlı hale gelir ve bu da kan şekeri seviyelerinin yükselmesine neden olabilir. Uzun vadede insülin direnci, tip 2 diyabetin gelişmesine yol açabilir.
  • Hipertansiyon (yüksek tansiyon): Obezite, kan basıncını yükseltebilir. Vücutta artan yağ dokusu, kan damarları üzerinde ekstra baskı oluşturur ve bu da kan basıncının artmasına neden olabilir. Yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve inme riskini artırır.
  • Kolesterol seviyelerinin bozulması: Obez bireylerde sıklıkla kötü kolesterol (LDL) seviyelerinde artış ve iyi kolesterol (HDL) seviyelerinde azalma gözlemlenir. Bu durum, kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörüdür.

3.3 Hormonal ve Endokrin Değişiklikler

Obezite, vücudun hormonal dengesini de bozabilir. Özellikle metabolizma ve üreme hormonları üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Aşağıdaki hormonal değişiklikler obez bireylerde yaygın olarak görülür:

  • Leptin direnci: Leptin, iştahı düzenleyen ve vücuda tokluk sinyalleri gönderen bir hormondur. Obez bireylerde leptin seviyeleri yüksek olmasına rağmen vücut bu hormona karşı direnç geliştirebilir. Bu durumda, birey tokluk hissi yaşamadığından aşırı yemek yeme eğilimi artar.
  • Polikistik over sendromu (PCOS): Obezite, kadınlarda hormonal dengesizliklere yol açarak polikistik over sendromu (PCOS) gelişimine neden olabilir. Bu sendrom, düzensiz adet döngüleri, aşırı tüylenme ve doğurganlık sorunları gibi semptomlara yol açar.
  • Tiroid bozuklukları: Obezite, bazen hipotiroidi gibi tiroid fonksiyon bozukluklarına da yol açabilir. Bu durumda metabolizma yavaşlar ve kilo vermek daha da zor hale gelir.

3.4 Psikolojik ve Sosyal Belirtiler

Obezite, fiziksel belirtilerin yanı sıra psikolojik ve sosyal açıdan da bireyleri etkileyebilir. Kilo artışı, bireyin özgüvenini ve sosyal yaşantısını olumsuz etkileyebilir. Obez bireylerde sıkça görülen psikolojik ve sosyal belirtiler şunlardır:

  • Depresyon ve anksiyete: Obezite, bireyde düşük özsaygı, beden algısı bozukluğu ve sosyal izolasyon gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Bu durumlar, depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarını tetikleyebilir.
  • Sosyal izolasyon: Obez bireyler, kiloları nedeniyle sosyal çevrelerinde dışlanmış hissedebilirler. Bu, bireyin toplumdan uzaklaşmasına ve sosyal ilişkilerde zorluk yaşamasına neden olabilir.
  • Yeme bozuklukları: Obezite ile ilişkili olarak duygusal yeme, aşırı yeme (binge eating) gibi yeme bozuklukları ortaya çıkabilir. Bu bozukluklar, obezitenin ilerlemesine katkıda bulunan önemli faktörlerdir.

Obezite, birçok açıdan bireyin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını tehdit eden bir durumdur. Belirtiler sadece kiloyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda metabolik, hormonal ve psikolojik etkiler de yaratır. Obezitenin ciddi sağlık sorunlarına yol açma potansiyeli, bu hastalığın erken dönemde tanınması ve tedavi edilmesini önemli kılar.

4. Obezitenin Riskleri Nelerdir?

Obezite, bireylerin yaşam kalitesini düşüren ve birçok ciddi sağlık sorununa yol açan önemli bir tıbbi durumdur. Kilo alımı ve vücuttaki yağ miktarının artması, metabolik, kardiyovasküler, hormonal ve psikolojik dengelerde bozulmalara neden olabilir. Obezitenin neden olduğu sağlık sorunları, bireyin yaşam süresini ve yaşam kalitesini ciddi şekilde tehdit eder. Bu sağlık riskleri, genellikle uzun vadede ortaya çıkan kronik hastalıklar şeklinde kendini gösterir. Obezitenin yol açtığı başlıca riskler aşağıda detaylandırılmıştır.

4.1. Kardiyovasküler Hastalıklar

Obezitenin en büyük risklerinden biri kardiyovasküler hastalıkların (kalp ve damar hastalıkları) gelişme olasılığını artırmasıdır. Aşırı vücut yağı, kalbin ve damarların üzerindeki yükü artırarak kalp hastalıkları için ciddi bir risk oluşturur. Özellikle yüksek tansiyon (hipertansiyon), koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği, obezite ile yakından ilişkilidir.

  • Hipertansiyon: Obez bireylerde vücut dokularına daha fazla oksijen ve besin sağlamak için kan akışı artar. Bu, kalbin daha fazla çalışmasına neden olur ve kan damarları üzerindeki basıncı artırarak yüksek tansiyona yol açar. Hipertansiyon, kalp krizi, inme ve böbrek hastalıklarına zemin hazırlayan önemli bir risk faktörüdür.
  • Koroner arter hastalığı: Obezite, atardamarlarda plak birikmesine (ateroskleroz) neden olarak kalbe giden kan akışını sınırlar. Bu durum, kalbin yeterli miktarda oksijen almasını engelleyebilir ve angina (göğüs ağrısı) veya kalp krizi riskini artırabilir.
  • Kalp yetmezliği: Obez bireylerde, kalbin aşırı yüklenmesi sonucu kalp kasları zayıflayabilir ve kalp yetmezliği gelişebilir. Kalp yetmezliği, kalbin vücut için gerekli kanı yeterince pompalayamaması durumudur.

4.2. Tip 2 Diyabet

Obezite, tip 2 diyabet riskini büyük ölçüde artırır. Tip 2 diyabet, vücudun insüline karşı direnç geliştirdiği ve kan şekeri seviyelerini düzenleyemediği bir metabolik hastalıktır. Obezite, insülin direncinin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Aşırı yağ dokusu, özellikle karın bölgesinde biriktiğinde, insülinin etkisini azaltarak kan şekerinin yükselmesine neden olur. Kan şekeri seviyelerinin sürekli olarak yüksek seyretmesi, uzun vadede kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, sinir hasarları (nöropati) ve görme kaybı gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

4.3. Metabolik Sendrom

Metabolik sendrom, obezite ile sıkça birlikte görülen bir dizi sağlık sorunu içeren bir durumdur. Bu sendrom, kardiyovasküler hastalıklar ve tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörü olarak kabul edilir. Metabolik sendromun başlıca bileşenleri şunlardır:

  • Abdominal obezite: Bel çevresinde aşırı yağ birikimi.
  • Hipertansiyon: Yüksek kan basıncı.
  • Yüksek kan şekeri seviyeleri: İnsülin direncine bağlı olarak artan kan şekeri.
  • Düşük HDL kolesterol seviyeleri: İyi kolesterolün düşük olması.
  • Yüksek trigliserit seviyeleri: Kan yağlarının yüksek olması.

Metabolik sendromu olan bireylerde kalp hastalığı, inme ve diyabet gelişme riski oldukça yüksektir. Bu nedenle obezite, metabolik sendromun gelişimi açısından en önemli risk faktörlerinden biridir.

4.4. Solunum Problemleri

Obezite, solunum sistemi üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir. Özellikle aşırı kilolu bireylerde solunum yollarındaki baskı artar ve solunum fonksiyonları zayıflar. Bu durum, aşağıdaki solunum problemlerine yol açabilir:

  • Uyku apnesi: Obezite ile yakından ilişkili olan uyku apnesi, uyku sırasında solunumun duraklaması şeklinde kendini gösterir. Üst solunum yollarında biriken yağ dokusu, hava yollarının daralmasına neden olarak uyku sırasında solunumun kesilmesine yol açar. Uyku apnesi, obez bireylerde sıkça görülür ve bu durum gün içinde yorgunluk, konsantrasyon eksikliği ve kalp hastalıklarına zemin hazırlayabilir.
  • Astım: Obezite, solunum yollarında inflamasyona neden olarak astım semptomlarını şiddetlendirebilir. Ayrıca, aşırı kilolu bireylerde solunum kasları üzerindeki baskı artar ve bu da astım ataklarının daha sık ve şiddetli olmasına yol açabilir.

4.5. Kas ve İskelet Sistemi Problemleri

Obezite, vücuttaki ağırlığın artması nedeniyle kas ve iskelet sistemi üzerinde de ciddi baskılar yaratır. Aşırı kilolu bireylerde eklem ağrıları, artrit ve kas zayıflıkları gibi problemler yaygındır.

  • Osteoartrit: Obez bireylerde eklemlere binen yük artar. Özellikle diz, kalça ve bel eklemleri, fazla kilolar nedeniyle aşınır ve hasar görür. Bu durum osteoartrit olarak bilinen eklem hastalığının gelişmesine neden olabilir. Osteoartrit, eklem ağrısı, hareket kısıtlılığı ve zamanla eklem deformasyonlarına yol açabilir.
  • Bel ağrısı: Aşırı kilolar, omurga üzerinde ekstra baskı oluşturur ve bu da bel ağrısına neden olabilir. Obez bireylerde bel fıtığı ve omurga deformasyonları riski daha yüksektir.

4.6. Kanser Riskleri

Son yıllarda yapılan araştırmalar, obezitenin belirli kanser türleri için önemli bir risk faktörü olduğunu göstermiştir. Aşırı vücut yağı, hormonal dengesizlikler ve kronik inflamasyon yoluyla kanser riskini artırabilir. Obezite ile ilişkili bazı kanser türleri şunlardır:

  • Meme kanseri: Obez kadınlarda menopoz sonrası dönemde meme kanseri riski artar. Yağ dokusu, östrojen hormonunun üretimini artırarak meme kanserine zemin hazırlayabilir.
  • Kolorektal kanser: Obezite, kalın bağırsak kanseri (kolorektal kanser) riskini artıran önemli bir faktördür. Bu, muhtemelen insülin direnci ve kronik inflamasyonun bağırsak sağlığı üzerindeki olumsuz etkileriyle ilişkilidir.
  • Rahim kanseri: Obez kadınlarda rahim kanseri (endometriyum kanseri) riski de önemli ölçüde yüksektir. Bunun nedeni, yağ dokusunun hormon dengesizliklerine yol açarak rahim duvarında kanser gelişimini tetiklemesidir.

4.7. Ruh Sağlığı Problemleri

Obezitenin bireyler üzerinde yarattığı riskler sadece fiziksel sağlıkla sınırlı değildir. Aynı zamanda ruh sağlığı üzerinde de ciddi etkiler yaratır. Obez bireylerde depresyon, anksiyete ve yeme bozuklukları gibi psikolojik problemler sıkça görülür. Aşırı kilo nedeniyle bireyler kendilerini toplumdan izole hissedebilirler ve bu durum sosyal anksiyete ve özsaygı problemlerine yol açabilir.

  • Depresyon: Obezite ile depresyon arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Obez bireylerde düşük özgüven, beden algısı bozukluğu ve sosyal izolasyon, depresyon riskini artırabilir. Aynı zamanda, depresyonun da kilo alımına ve obezitenin ilerlemesine neden olabileceği bilinmektedir.
  • Yeme bozuklukları: Obez bireylerde duygusal yeme, aşırı yeme ve tıkınırcasına yeme (binge eating) gibi yeme bozuklukları yaygındır. Bu durumlar, bireyin kilo vermesini zorlaştırır ve obezitenin ilerlemesine katkıda bulunur.

Obezite, bir dizi ciddi sağlık riski taşır ve tedavi edilmediğinde bireyin yaşam kalitesini büyük ölçüde düşürebilir. Hem fiziksel hem de psikolojik komplikasyonlar, obezitenin ciddiyetini artırır ve erken teşhis ile tedavi sürecinin önemini vurgular.

5. Obezitenin Önlem Yöntemleri Nelerdir?

Obezitenin önlenmesi, bireylerin sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmasını teşvik etmek ve toplumsal düzeyde bilinçlendirme çalışmaları yürütmek ile mümkündür. Obezite, çok faktörlü bir hastalık olduğundan, önleyici stratejiler de çok yönlü olmalıdır. Sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite ve bilinçli bir yaşam tarzı, obezite riskini azaltmanın temel yollarıdır. Ayrıca, kamu sağlığı politikaları ve toplumsal programlar da bu sürece katkıda bulunabilir. Obezitenin önlenmesi için bireysel ve toplumsal düzeyde uygulanabilecek önlemler aşağıda detaylandırılmıştır.

5.1 Bireysel Önlemler

Obezitenin bireysel olarak önlenmesinde temel yaklaşım, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemektir. Bu kapsamda, dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite ön planda tutulmalıdır.

  • Sağlıklı ve Dengeli Beslenme: Obezitenin önlenmesinde en önemli adımlardan biri sağlıklı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesidir. Bu, işlenmiş ve yüksek kalorili yiyeceklerden uzak durmayı, meyve, sebze, tam tahıllar, yağsız proteinler ve sağlıklı yağlar gibi besin gruplarına yönelmeyi içerir. Kalori alımını dengelemek ve aşırı yemekten kaçınmak, bireylerin kilo kontrolünü sağlamalarında önemli rol oynar.
  • Düzenli Fiziksel Aktivite: DSÖ, yetişkinlerin haftada en az 150 dakika orta düzeyde fiziksel aktivite yapmasını önermektedir. Fiziksel aktivite, sadece kilo kontrolü için değil, aynı zamanda kalp sağlığı, kas-iskelet sistemi sağlığı ve genel yaşam kalitesi için de önemlidir. Yürüyüş, bisiklet sürme, yüzme gibi egzersizler, vücudun enerji dengesini sağlamasına yardımcı olur ve obezite riskini azaltır.
  • Düzenli Uyku ve Stres Yönetimi: Yetersiz uyku ve kronik stres, obezite riskini artıran önemli faktörler arasında yer alır. Uyku eksikliği, iştahı düzenleyen leptin ve ghrelin hormonlarının dengesini bozarak aşırı yemeye yol açabilir. Aynı şekilde stres altında salgılanan kortizol hormonu da kilo alımını teşvik edebilir. Bu nedenle, kaliteli uyku alışkanlıklarının geliştirilmesi ve stres yönetim stratejilerinin uygulanması, obeziteyi önlemede önemli rol oynar.

5.2 Toplumsal ve Çevresel Önlemler

Bireysel çabalar kadar toplumsal düzeyde alınan önlemler de obezite ile mücadelede kritik bir öneme sahiptir. Toplumun genel sağlık bilinci seviyesinin artırılması, sağlıklı yaşam tarzlarının teşvik edilmesi ve çevresel faktörlerin iyileştirilmesi, obezitenin önlenmesine katkı sağlayabilir.

  • Toplumsal Eğitim ve Bilinçlendirme Kampanyaları: Obezitenin önlenmesinde eğitim önemli bir faktördür. Kamu sağlığı kampanyaları, medyanın desteğiyle geniş kitlelere ulaştırılabilir ve obezitenin riskleri, sağlıklı yaşam tarzları konusunda toplumsal bilinç oluşturulabilir. Okul temelli sağlık eğitim programları, çocuklara ve gençlere sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıklarını erken yaşta kazandırmayı amaçlar.
  • Gıda Politikalarının İyileştirilmesi: Hükümetler, sağlıklı besinlere erişimi artırmak için gıda politikalarını gözden geçirebilir. Yüksek kalorili, işlenmiş gıdaların tüketimini azaltmak için şeker vergisi gibi mali teşvikler uygulanabilir. Ayrıca, okullarda ve toplu tüketim yerlerinde sağlıklı yiyecek seçeneklerinin sunulması, obeziteyle mücadelede etkili olabilir. Ayrıca, besin etiketleme politikalarının güçlendirilmesi, tüketicilerin gıdaların besin değerlerini daha iyi anlamalarına ve daha bilinçli seçimler yapmalarına olanak tanır.
  • Fiziksel Aktiviteyi Teşvik Eden Altyapı: Obezitenin önlenmesinde fiziksel aktiviteyi teşvik eden çevresel düzenlemeler de önemlidir. Toplumda herkesin rahatlıkla erişebileceği parklar, spor alanları ve yürüyüş yolları, bireyleri daha aktif bir yaşam tarzına yönlendirebilir. Şehirlerde bisiklet yollarının yaygınlaştırılması, yürüyüş yollarının artırılması ve halka açık spor etkinliklerinin düzenlenmesi, obeziteyi önlemeye yönelik etkili stratejiler arasındadır.

5.3 Çocukluk ve Ergenlik Döneminde Obezitenin Önlenmesi

Çocukluk ve ergenlik döneminde alınacak önlemler, obezitenin yetişkinlik dönemine taşınmasının engellenmesi açısından kritik önem taşır. Çocuklarda sağlıklı alışkanlıkların erken yaşta geliştirilmesi, ilerleyen yaşlarda obezite riskini büyük ölçüde azaltabilir.

  • Sağlıklı Beslenme Eğitimleri: Çocuklara okul çağında sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması, yaşam boyu sürdürülecek sağlıklı bir diyetin temelini oluşturur. Ailelerin ve okulların, çocuklara dengeli ve besleyici yiyecekleri sunması bu süreçte çok önemlidir. Ayrıca, aşırı şekerli içeceklerin ve atıştırmalıkların tüketiminin sınırlandırılması da obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir.
  • Ekran Süresinin Azaltılması: Çocukların ekran karşısında geçirdiği süre, fiziksel aktivitenin azalmasına neden olabilir. Televizyon izleme, video oyunları ve bilgisayar kullanımı gibi hareketsiz aktivitelerin süresinin sınırlandırılması, çocukların daha fazla hareket etmelerini teşvik eder. DSÖ, çocukların günde en fazla 1-2 saat ekran başında kalmalarını önerir.
  • Fiziksel Aktivitenin Artırılması: Okul müfredatlarında beden eğitimi derslerinin artırılması, çocukların aktif bir yaşam tarzı benimsemelerine yardımcı olur. Ayrıca, okul dışı spor etkinliklerinin desteklenmesi, çocukların ve ergenlerin düzenli egzersiz yapmalarını teşvik edebilir.

5.4 Küresel ve Ulusal Düzeyde Politikalar

Obeziteyle mücadelede, hükümetlerin ve sağlık otoritelerinin uyguladığı ulusal ve küresel politikalar da önemli rol oynar. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve diğer uluslararası sağlık kuruluşları, obezite salgınına karşı çeşitli önleyici stratejiler geliştirmiştir. Bu politikalar, halk sağlığını korumak ve obezite oranlarını azaltmak amacıyla geniş çaplı çalışmaları içerir.

  • Vergilendirme Politikaları: Yüksek kalorili ve şekerli gıdaların tüketimini azaltmak amacıyla bazı ülkeler şeker vergisi gibi mali düzenlemeler getirmiştir. Bu vergilendirme politikaları, özellikle çocuklar ve düşük gelirli gruplar arasında obeziteyi önlemede etkili olabilir.
  • Toplu Taşıma ve Bisiklet Kullanımı Teşvikleri: Hükümetler, toplu taşıma araçlarını ve bisiklet kullanımını teşvik ederek bireylerin günlük fiziksel aktivite seviyelerini artırabilir. Örneğin, şehirlerde bisiklet yollarının yaygınlaştırılması ve bisiklet paylaşım sistemlerinin geliştirilmesi, obezitenin önlenmesine katkı sağlayabilir.
  • Sağlık Hizmetlerine Erişim: Bireylerin sağlık hizmetlerine daha kolay erişebilmeleri, erken tanı ve önleyici tedbirlerin alınmasını kolaylaştırır. Bu bağlamda, obezite riskine sahip bireylerin düzenli olarak doktor kontrolüne gitmeleri teşvik edilmelidir. Erken teşhis, obezite tedavisinin daha etkili bir şekilde planlanmasına olanak tanır.

Obeziteyi Önlemede Başarının Anahtarı: Sürdürülebilir Sağlıklı Yaşam

Obeziteyle mücadelede başarılı olmanın anahtarı, sağlıklı yaşam tarzının sürdürülebilir kılınmasıdır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kalıcı olarak benimsenmesi, fiziksel aktivitenin düzenli hale getirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması, obeziteyi önlemede uzun vadeli başarıyı getirir. Ayrıca, kamu sağlığı politikalarının desteklenmesi ve bireylerin bu politikaları benimsemesi, obezitenin küresel düzeyde önlenmesinde kilit rol oynar.

6. Obezite Tedavi Edilebilir mi?

Obezite, genellikle kronik bir hastalık olarak kabul edilir. Bu durum, tedavi edilebilir ancak tamamen iyileştirilemeyebilir anlamına gelir. Obezite, yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavisi ve cerrahi müdahale gibi yöntemlerle kontrol altına alınabilir. Ancak çoğu zaman, obeziteyi tedavi etmek, yalnızca kilo vermekten ibaret değildir. Tedavi süreci, bireyin genel sağlığını iyileştirmek, metabolik dengesizlikleri düzeltmek ve kilo kaybının uzun vadede korunmasını sağlamaya yönelik bir yaklaşımdır.

Obezite Kronik Bir Hastalık Olarak Görülmeli mi?

Obezitenin kronik bir hastalık olarak görülmesinin temel nedeni, bu durumun sadece fazla kilo birikiminden ibaret olmamasıdır. Obezite, hormonal, metabolik ve psikolojik süreçlerle doğrudan ilişkilidir ve çoğu zaman altta yatan karmaşık sağlık sorunlarıyla bağlantılıdır. Obeziteyi etkili bir şekilde tedavi edebilmek için bu farklı faktörlerin hepsinin ele alınması gerekir.

Tedavi sürecinde, bireylerin genellikle kilo vermeyi hedeflemeleri gerekirken, daha da önemlisi bu kilonun korunmasıdır. Obezite tedavisi, kısa vadeli bir süreç olmaktan çok, sürekli bir yaşam tarzı değişikliği ve uzun vadeli bakım gerektiren bir süreçtir. Yapılan araştırmalar, hızlı kilo veren bireylerin, uzun vadede bu kiloyu korumada zorluk yaşadıklarını göstermektedir. Bu nedenle, obezitenin tedavisinde sürdürülebilir kilo kaybı hedeflenir.

Tedavi Sürecinin Zorlukları

Obezitenin tedavi süreci, birçok kişi için oldukça zorlayıcı olabilir. Kilo vermek ve bu kiloyu korumak, sadece diyet veya egzersizle sınırlı değildir. Bireylerin karşılaştıkları sosyal, psikolojik ve biyolojik engeller, kilo verme sürecini zorlaştırabilir. Örneğin, metabolik hızın yavaşlaması, hormonal dengesizlikler ve iştah kontrolünün zorlaşması, kilo kaybını sürdürülebilir hale getirmeyi zorlaştırabilir.

Ayrıca, sosyal çevre, beslenme kültürü ve psikolojik stres de bireylerin kilo verme çabalarını engelleyebilir. Obeziteyi tedavi etmek sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda destekleyici bir sosyal çevre ve profesyonel yardım gerektiren bir süreçtir. Bireylerin diyetisyenler, psikologlar ve tıp uzmanlarıyla iş birliği yaparak obezite tedavisinde başarılı olmaları mümkündür.

7. Obezitenin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler, bireylerin ihtiyaçlarına ve obezitenin derecesine göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak, obezitenin tedavisinde diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri birinci basamak tedavi yöntemleri olarak kabul edilir. İleri düzey obezite vakalarında ise ilaç tedavisi veya cerrahi müdahale gibi daha ileri tedavi seçenekleri devreye girebilir. Ayrıca, psikoterapi ve davranış değişikliği terapileri de uzun vadede kilo kontrolü sağlamada önemli rol oynar.

7.1. Diyet ve Egzersiz Tedavisi

Obezite tedavisinde ilk ve en temel adım, kalori alımını azaltmak ve enerji harcamasını artırmaktır. Bunun için kişiye özel beslenme programları oluşturulur ve düzenli fiziksel aktivite önerilir. Diyet ve egzersiz, obeziteyle mücadelede en yaygın ve etkin yöntemlerdir, ancak bu yöntemlerin uzun vadeli bir başarıya ulaşabilmesi için sürekli uygulanması gereklidir.

  • Diyet Tedavisi: Obezite tedavisinde diyetin temel amacı, kalori alımını azaltmak ve dengeli bir beslenme düzeni oluşturmaktır. Kilo vermek için, bireyin günlük aldığı kaloriden daha fazlasını yakması gerekir. Bunun için düşük kalorili diyetler önerilebilir. Genellikle, işlenmiş gıdalardan ve yüksek şekerli yiyeceklerden uzak durulması, protein, lif ve sağlıklı yağlar açısından zengin besinlerin tercih edilmesi önerilir. Ayrıca, öğün atlamamak ve düzenli beslenme alışkanlıkları geliştirmek de kilo kontrolüne katkı sağlar.
  • Egzersiz Tedavisi: Fiziksel aktivitenin artırılması, obezite tedavisinde kalori harcamasını artırmanın en etkili yollarından biridir. Uzmanlar, haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta aerobik egzersiz yapılmasını tavsiye etmektedir. Yürüyüş, koşu, bisiklet ve yüzme gibi aktiviteler kilo vermeye yardımcı olurken, kas güçlendirici egzersizler (ağırlık çalışmaları) de kas kütlesini artırarak metabolizmayı hızlandırır.

Diyet ve egzersizin bir arada kullanılması, vücut ağırlığını ve yağ oranını düşürmenin en etkili yoludur. Ancak bu süreç, bireylerin sabırlı ve kararlı olmasını gerektirir. Kilo vermek zaman alıcı bir süreç olabilir ve birçok kişi için en büyük zorluk, verilen kilonun uzun vadede korunmasıdır.

7.2. İlaç Tedavisi

Diyet ve egzersizle yeterli sonuç alınamayan vakalarda, ilaç tedavisi bir seçenek olarak değerlendirilir. Obezite tedavisinde kullanılan ilaçlar, genellikle iştahı azaltmaya, yağ emilimini engellemeye veya metabolizmayı hızlandırmaya yönelik etki gösterir. Ancak, ilaç tedavisinin uzun vadeli kullanımının her zaman güvenli olmaması nedeniyle, bu tür tedaviler genellikle belirli bir süre için uygulanır.

Obezite ilaçları, genel olarak vücut kitle indeksi (VKİ) 30’un üzerinde olan veya VKİ 27’nin üzerinde olup obeziteyle ilişkili başka sağlık sorunları bulunan bireylere önerilir. En yaygın kullanılan obezite ilaçları şunlardır:

  • Orlistat: Yağ emilimini engelleyerek çalışan bu ilaç, diyetle alınan yağların vücut tarafından sindirilmesini zorlaştırır. Böylece, yağlı besinlerin büyük bir kısmı dışkı yoluyla atılır. Orlistat, kilo kaybına yardımcı olabilir ancak gaz, ishal ve bağırsak sorunları gibi yan etkiler yaratabilir.
  • Liraglutid: Bu ilaç, iştahı azaltmaya yönelik etkileri olan bir hormon analoğudur. Vücutta iştahı baskılar ve bireylerin daha az yemek yemesine yardımcı olur. Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan bu ilaç, obezite tedavisinde de etkili olabilir.

İlaç tedavisinin obezite tedavisindeki başarısı, bireylerin tedavi sürecine uyumlarına bağlıdır. İlaçlar, diyet ve egzersizle birlikte uygulandığında en etkili sonuçları verir. Ancak her ilacın yan etkileri ve kullanım sınırlamaları olduğundan, tedavi sürecinde bir uzman doktor gözetimi şarttır.

7.3. Cerrahi Müdahaleler (Bariyatrik Cerrahi)

İleri düzey obezite vakalarında, cerrahi müdahaleler bir tedavi seçeneği olarak gündeme gelir. Bariyatrik cerrahi, VKİ değeri 40’ın üzerinde olan veya VKİ 35’in üzerinde olup obeziteye bağlı ciddi sağlık sorunları bulunan bireyler için önerilen bir tedavi yöntemidir. Bu cerrahi yöntemler, mideyi küçülterek veya besinlerin emilimini azaltarak kilo kaybını sağlar.

En yaygın kullanılan bariyatrik cerrahi türleri şunlardır:

  • Gastrik Bypass: Bu prosedürde, midenin bir kısmı devre dışı bırakılarak küçük bir mide poşu oluşturulur. Bu sayede, birey daha az miktarda yiyecekle doyma hissine ulaşır ve yiyeceklerin emilim süreci kısalır.
  • Tüp Mide Ameliyatı (Sleeve Gastrektomi): Midenin büyük bir kısmı çıkarılarak tüp şeklinde bir mide bırakılır. Bu yöntem, mide kapasitesini azaltarak bireylerin daha az yemek yemesine olanak tanır.
  • Ayarlanabilir Mide Bandı (Laparoskopik Banding): Midenin üst kısmına yerleştirilen bir bant ile mide kapasitesi kısıtlanır. Bu yöntemle, birey daha az yemek yer ve daha az kalori alır.

Bariyatrik cerrahi, obezite tedavisinde etkili bir yöntemdir ancak ciddi yan etkileri ve riskleri de bulunmaktadır. Bu tür cerrahi müdahalelerin ardından, bireylerin yaşam tarzlarını köklü bir şekilde değiştirmeleri ve diyetlerine dikkat etmeleri gerekir. Ayrıca, cerrahi sonrası psikolojik destek almak da kilo kontrolü açısından önemlidir.

7.4. Psikoterapi ve Davranış Değişikliği Terapileri

Obezite tedavisinde, davranış değişikliği terapileri ve psikoterapi, bireylerin yeme alışkanlıklarını değiştirmelerine ve kilo kontrolünü sağlamalarına yardımcı olabilir. Obezite, genellikle psikolojik sorunlar ve duygusal yeme alışkanlıkları ile ilişkilidir. Bu nedenle, bireylerin kilo verme sürecinde psikolojik destek almaları oldukça önemlidir.

  • Bilişsel Davranış Terapisi (BDT): Bu terapi türü, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirmeye yönelik stratejiler içerir. BDT, bireylerin stres, anksiyete veya depresyon gibi duygusal durumlarla başa çıkmalarına ve bu duygusal durumlar karşısında yeme alışkanlıklarını kontrol etmelerine yardımcı olabilir.
  • Grup Terapisi ve Destek Grupları: Obezite tedavisinde, bireylerin yalnız olmadıklarını hissetmeleri önemlidir. Grup terapileri, bireylere sosyal destek sağlayarak kilo verme süreçlerinde motivasyonu artırabilir.

8. Obezitenin Tedavi Komplikasyonları Nelerdir?

Obezitenin tedavisi için kullanılan çeşitli yöntemler, kilo kaybı ve sağlık iyileştirmesi açısından olumlu sonuçlar verebilse de, bu tedavi yöntemlerinin bazı komplikasyonlar ve yan etkiler yaratabileceği unutulmamalıdır. Diyet, ilaç tedavisi, cerrahi müdahale ve davranış terapilerinin her biri belirli riskler taşır. Tedavi sürecinde bu risklerin farkında olmak, bireylerin daha bilinçli kararlar almasını sağlar.

8.1. Diyet ve Egzersiz Tedavisinin Yan Etkileri

Diyet ve egzersiz, obezite tedavisinin en güvenli yöntemlerinden biridir. Ancak, yanlış uygulandığında bu yöntemlerin de bazı olumsuz sonuçları olabilir. Çok düşük kalorili diyetler veya dengesiz beslenme, vitamin ve mineral eksikliklerine yol açarak yorgunluk, halsizlik, saç dökülmesi ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya neden olabilir. Ayrıca, aşırı egzersiz yapma, kas ve eklem yaralanmalarına yol açabilir.

Diyet ve egzersiz, bazı kişilerde kilo kaybını sağlarken, bu kilo kaybını korumak genellikle zorlu bir süreçtir. Hızlı kilo veren bireyler, sıklıkla metabolizma hızlarının yavaşlaması gibi sorunlarla karşılaşabilirler, bu da kilo kaybının korunmasını zorlaştırabilir.

8.2. İlaç Tedavisinin Yan Etkileri

Obezite tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle iştahı baskılayarak veya yağ emilimini engelleyerek kilo kaybı sağlar. Ancak, bu ilaçların çeşitli yan etkileri olabilir. Örneğin, yağ emilimini engelleyen Orlistat, bağırsak sorunlarına, gaz ve ishal gibi sindirim sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, yağda çözünen vitaminlerin emilimini azalttığı için uzun vadede vitamin eksiklikleri görülebilir.

İştah baskılayıcı ilaçlar, uzun süreli kullanımda bağımlılık yapabilir veya psikolojik sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, bu ilaçların kullanımı genellikle sınırlı bir süre için önerilir ve tedavi sürecinde doktor gözetimi şarttır. İlaç tedavisinde yan etkiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir, bu yüzden her tedavi bireysel bazda değerlendirilmelidir.

8.3. Cerrahi Müdahalelerin Komplikasyonları

Bariyatrik cerrahi, özellikle morbid obezite vakalarında etkili sonuçlar verebilen bir tedavi seçeneğidir. Ancak, cerrahi müdahalelerin ciddi komplikasyon riski de taşır. Cerrahinin kısa vadeli komplikasyonları arasında enfeksiyon, kanama, anesteziye bağlı riskler ve emboli riski yer alır. Bu komplikasyonlar, cerrahi sonrası dikkatli izleme ve bakım gerektirir.

Uzun vadeli komplikasyonlar arasında ise besin emiliminde bozukluklar, vitamin ve mineral eksiklikleri, mide ülserleri ve bağırsak tıkanmaları yer alabilir. Gastrik bypass gibi cerrahi yöntemlerde besinlerin normal sindirim sürecinin değişmesi, bireylerde dumping sendromu olarak bilinen bir duruma yol açabilir. Bu sendrom, yiyeceklerin hızla ince bağırsağa geçmesiyle birlikte mide bulantısı, baş dönmesi, terleme ve ishal gibi belirtilerle kendini gösterir.

Cerrahi müdahale sonrası hastaların, uzun vadede sıkı bir diyet ve vitamin takviyesi programını takip etmeleri gerekir. Ayrıca, cerrahinin psikolojik etkileri de göz ardı edilmemelidir; kilo kaybı sürecinde psikolojik destek almak, bireylerin süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetmesine yardımcı olabilir.

8.4. Psikolojik ve Sosyal Komplikasyonlar

Obezite tedavisinde kilo vermek, birçok birey için psikolojik açıdan zorlayıcı bir süreç olabilir. Özellikle hızlı kilo kaybı sonrası beden imajındaki değişiklikler, bireylerde depresyon, anksiyete ve düşük özgüvene yol açabilir. Kilo kaybı, her zaman bireylerin beklediği olumlu sonuçları getirmeyebilir ve bu durum, psikolojik komplikasyonlara neden olabilir.

Davranış değişikliği terapilerinin etkili olmaması durumunda, bireyler yeniden kilo alma riskiyle karşılaşabilir ve bu da moral bozukluğuna neden olabilir. Bu nedenle, obezite tedavisi sürecinde psikolojik destek almak, kilo kaybının başarılı ve sürdürülebilir olması açısından önemlidir.

9. Obezitenin Epidemiyolojisi

Obezite, dünya genelinde hızla yayılan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde obezite oranları hızla artmakta, bu da halk sağlığı ve sağlık sistemleri üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Obezitenin küresel düzeydeki yaygınlığını, cinsiyet, yaş, sosyoekonomik durum ve bölgesel farklılıklar üzerinden incelemek, bu sorunun etkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

9.1. Küresel Obezite Oranları

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, obezite dünya çapında ciddi bir salgın haline gelmiştir. 2016 verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 1,9 milyar yetişkin fazla kilolu (VKİ ≥ 25), bunlardan 650 milyonu ise obez (VKİ ≥ 30) olarak sınıflandırılmıştır. Aynı zamanda çocukluk çağı obezitesi de büyük bir problem haline gelmiş olup, 5 yaş altındaki 38 milyon çocuk aşırı kilolu veya obez olarak tanımlanmıştır. Bu rakamlar, obezitenin sadece yetişkinleri değil, çocukları da etkilediğini göstermektedir.

Obezite oranları, özellikle şehirleşmenin arttığı ve yaşam tarzlarının değiştiği gelişmekte olan ülkelerde hızla yükselmektedir. Geleneksel diyetlerin yerini yüksek kalorili, işlenmiş gıdaların aldığı ve fiziksel aktivitenin azaldığı toplumlarda obezite artış göstermektedir. Bu durum, obezitenin sadece bireysel sağlık sorunları değil, aynı zamanda küresel bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini ortaya koymaktadır.

9.2. Bölgesel Farklılıklar

Obezitenin küresel yaygınlığı, bölgesel farklılıklara göre büyük ölçüde değişiklik göstermektedir. Obezite oranlarının en yüksek olduğu bölgeler, genellikle Kuzey Amerika, Avrupa ve Orta Doğu’dur. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkin nüfusun yaklaşık %42’si obez olarak sınıflandırılmaktadır. Avrupa’da ise bazı ülkelerde obezite oranları %20’nin üzerinde seyrederken, diğer ülkelerde bu oran daha düşüktür.

Gelişmekte olan ülkelerde ise obezite, genellikle kentleşmiş bölgelerde hızla artmaktadır. Özellikle Güneydoğu Asya ve Sahra Altı Afrika’da, obezite ile mücadele eden bireylerin sayısı artarken, bu bölgelerde hâlâ yetersiz beslenme ve aşırı zayıflık sorunları da devam etmektedir. Bu tür bölgelerde, obezite ve yetersiz beslenme bir arada görülebilir; bu duruma “çifte yük” adı verilir.

9.3. Cinsiyet ve Yaşa Göre Obezite

Obezite oranları cinsiyet ve yaşa göre de farklılıklar gösterir. Genellikle kadınlarda obezite oranları erkeklere göre daha yüksektir. Bu fark, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha belirgin olabilir. Kadınlarda obezite oranlarının daha yüksek olmasının sebepleri arasında biyolojik faktörler, hormonal değişiklikler ve gebelik sonrası kilo alımı yer alır.

Yaşa göre bakıldığında, obezite prevalansı genellikle orta yaş grubunda daha yüksektir. Ancak son yıllarda çocukluk çağı obezitesinde de önemli bir artış gözlemlenmiştir. Çocuklukta obez olan bireyler, yetişkinlik dönemlerinde de obez olma riski taşırlar. Bu durum, obezite ile ilişkili hastalıkların genç yaşlarda başlamasına ve daha uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

9.4. Sosyoekonomik Faktörlerin Etkisi

Sosyoekonomik durum, obezite yaygınlığında önemli bir rol oynar. Gelişmiş ülkelerde düşük gelir düzeyine sahip bireyler arasında obezite oranları daha yüksekken, gelişmekte olan ülkelerde bu durum tersine çevrilebilir. Gelişmiş ülkelerde sağlıklı gıdalara erişim genellikle daha pahalı olabilirken, işlenmiş ve yüksek kalorili yiyecekler daha ucuz ve daha erişilebilir hale gelmiştir. Düşük gelirli bireyler, aynı zamanda fiziksel aktivite için yeterli zamana ve kaynaklara sahip olmayabilirler, bu da obezite riskini artırır.

Gelişmekte olan ülkelerde ise obezite, genellikle daha yüksek sosyoekonomik düzeye sahip bireyler arasında daha yaygındır. Bu kişiler, daha fazla işlenmiş gıdaya erişim sağlayabilir ve fiziksel aktivite gerektirmeyen işlerde çalışabilirler.

10. Obezitenin Evrimsel Kökeni

Obezitenin evrimsel kökenleri, insan vücudunun enerji depolama ve harcama stratejileriyle yakından ilişkilidir. İnsanoğlu, yüz binlerce yıl boyunca sınırlı yiyecek kaynaklarıyla hayatta kalmaya çalışmıştır. Bu bağlamda, vücudun enerji depolama yeteneği, evrimsel olarak büyük bir avantaj sağlamıştır. Ancak, modern dünyada bu stratejiler, bol miktarda yiyeceğin bulunduğu ve fiziksel aktivitenin azaldığı bir çevrede dezavantaj haline gelmiştir. Obezite, insan vücudunun tarih boyunca geliştirdiği enerji tasarrufu mekanizmalarının modern dünyada işlevsiz hale gelmesinin bir sonucudur.

10.1. Avcı-Toplayıcı Dönemde Enerji Depolama

İnsanların obeziteye yatkınlığı, avcı-toplayıcı dönemdeki yaşam tarzlarıyla yakından ilişkilidir. Bu dönemde, insanlar sürekli olarak yiyecek bulmak için avlanmak ve toplayıcılık yapmak zorundaydı. Yiyecek bulma garantisinin olmadığı ve mevsimsel kıtlıkların yaşandığı bu ortamda, vücut için enerji depolamak hayati bir öneme sahipti. Vücut, fazla enerjiyi yağ olarak depolayarak, ileride olası bir kıtlık durumunda kullanabilmek için enerji yedekleri oluşturuyordu. Bu strateji, bireylerin hayatta kalma şansını artırıyordu.

Bu süreç, genetik olarak enerji depolamaya yatkın bireylerin doğal seleksiyon yoluyla avantajlı hale gelmesine neden olmuştur. Evrimsel olarak hayatta kalmayı başaran bireylerin torunları, modern çağda da enerji tasarrufu yapan metabolik mekanizmalara sahip olmaya devam etmişlerdir. Ancak, modern dünyada yiyecek bolluğu ve düşük fiziksel aktivite düzeyi nedeniyle bu evrimsel avantaj, artık sağlık sorunlarına yol açmaktadır.

10.2. Obeziteye Yol Açan “Tasarruflu Gen” Hipotezi

Obezitenin evrimsel kökenleri üzerinde yapılan en bilinen açıklamalardan biri, “tasarruflu gen” (thrifty gene) hipotezidir. Bu hipotez, ilk olarak genetikçi James Neel tarafından 1962’de ortaya atılmıştır. Neel’in hipotezine göre, atalarımızın kıtlık dönemlerinde hayatta kalmalarını sağlayan tasarruflu genler, bireylerin enerji depolama kapasitelerini artırmış ve kıtlık zamanlarında enerji rezervlerini kullanmalarını mümkün kılmıştır.

Ancak modern dünyada, kıtlık dönemlerinin yerini sürekli yiyecek bolluğu almıştır. Tasarruflu genler, vücut yağının depolanmasını artırmaya devam ederken, bireylerin daha az enerji harcamasına neden olmuştur. Bu durum, özellikle Batı dünyasında bol kalorili ve işlenmiş yiyeceklerin tüketimiyle birleştiğinde, obezite salgınının temel nedenlerinden biri haline gelmiştir. Kısacası, evrimsel olarak avantaj sağlayan bu genetik yapı, modern yaşam koşullarında olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

10.3. Modern Dünyada Obezitenin Evrimsel Çelişkisi

İnsanoğlu, tarih boyunca yiyecek kıtlığı ve fiziksel mücadelelerle karşı karşıya kalmıştır. Ancak, sanayi devriminden sonra insan yaşamı dramatik bir şekilde değişmiştir. Yiyecek üretimi arttıkça, toplumlar daha az fiziksel aktivite gerektiren işler yapmaya başlamış ve enerji tüketimi azalmıştır. Bu yeni yaşam tarzı, insan vücudunun enerji depolama kapasitesiyle uyumsuz hale gelmiştir. Yiyecek bolluğu, hareketsizlik ve yüksek kalorili besinlerin tüketimi, obezitenin yayılmasına yol açmıştır.

Modern yaşam tarzı, insan evriminin şekillendirdiği metabolik yapıyla büyük bir çelişki yaratmaktadır. İnsan vücudu, enerji tasarrufu yapmaya yönelik evrimleşmiş bir metabolizmaya sahiptir, ancak modern dünyada bu özellik obeziteye neden olmaktadır. Vücudumuz hala eski enerji tasarruf mekanizmalarına sahip olmasına rağmen, sürekli yiyecek erişimi bu mekanizmaların işlevsiz hale gelmesine yol açmıştır.

10.4. Obezitenin Evrimsel Avantajları

Obezitenin modern dünyada sağlık sorunlarına yol açmasına rağmen, tarihsel olarak enerji depolama yeteneğinin belirli avantajları vardır. Örneğin, soğuk iklimlerde veya uzun süreli açlık dönemlerinde vücut yağ depoları, hayatta kalmayı sağlayan bir kaynak olmuştur. Özellikle kuzey iklimlerinde yaşayan halklar, enerji depolamaya daha yatkın olmuşlardır, bu da onlara soğuk hava koşullarına karşı bir koruma sağlamıştır.

Ayrıca, hamilelik ve emzirme gibi biyolojik süreçler sırasında kadınların enerji depolama yeteneği, anne ve bebeğin hayatta kalma şansını artırmıştır. Bu durum, kadınlarda yağ birikiminin evrimsel bir avantaj olarak gelişmesine neden olmuştur.

11. Obezitenin Tarihi

Obezite, modern zamanlarda yaygın bir sağlık sorunu olarak kabul edilse de, insanlık tarihinin farklı dönemlerinde ve kültürlerinde obeziteye bakış açısı büyük ölçüde değişiklik göstermiştir. Tarih boyunca obezite, kimi zaman güç, zenginlik ve refahın bir göstergesi olarak görülmüş, kimi zaman ise sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir. Obezitenin algısı, kültürel, sosyal ve ekonomik koşullara bağlı olarak evrilmiş ve modern tıp ile birlikte hastalık olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

11.1. Antik Dönemlerde Obezite

Eski çağlarda obezite, sıklıkla güç ve refahın bir göstergesi olarak kabul edilirdi. Örneğin, Antik Mısır ve Antik Yunan dönemlerinde zengin ve iyi beslenen bireylerin vücutları, varlıklı ve güçlü olduklarını gösterirdi. Sanat eserlerinde ve heykellerde, dolgun ve iri vücut hatlarına sahip figürler bu dönemde zenginliği simgelemiştir. Yunan mitolojisindeki şarap tanrısı Dionysos’un dolgun ve aşırı beslenmiş görüntüsü, refahı ve bolluğu sembolize eder.

Bununla birlikte, Hippokrates gibi Antik Yunan tıbbının önde gelen figürleri, aşırı kilo alımının sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini anlamaya başlamışlardı. Hippokrates, obezitenin çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğini ve aşırı kilolu bireylerin daha kısa yaşam süresine sahip olabileceğini öne sürmüştür. Bu görüş, dönemin sınırlı tıp bilgisinde obezitenin sağlık üzerindeki etkilerine dair ilk anlayışlardan biriydi.

11.2. Orta Çağ ve Rönesans Döneminde Obezite

Orta Çağ’da, obezite zenginliği ve sosyal statüyü yansıtmaya devam etti. Özellikle Avrupalı soylular arasında, dolgun ve iri bedenler varlıklı bir yaşam tarzının göstergesi olarak algılanıyordu. O dönemde yiyecekler sınırlı olduğundan, kilolu olmak güç ve bolluk içinde yaşamın bir sembolüydü. Obez bireyler, toplumda saygınlık kazanan kişiler olarak görülüyordu.

Rönesans döneminde ise sanat eserlerinde dolgun kadın figürleri ideal güzellik anlayışını temsil etmeye başladı. Peter Paul Rubens gibi sanatçılar, “Rubenesque” olarak bilinen dolgun kadın figürlerini resimlerinde sıklıkla kullanmışlardır. Bu dönem, bedensel zenginliğin estetik ve cazibe ile ilişkilendirildiği bir zamandı.

11.3. Modern Dönemde Obezite

Sanayi devrimi ve modern tıbbın gelişimi ile birlikte obeziteye bakış açısı köklü bir değişim geçirdi. 19. ve 20. yüzyıllarda tıp bilimindeki ilerlemeler, obezitenin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Özellikle kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon gibi hastalıklarla obezitenin ilişkisi kuruldu. Tıbbi ve bilimsel bulgular, obezitenin bir hastalık olarak sınıflandırılmasına yol açtı.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı toplumlarında ince bedenler ideal güzellik standardı haline gelmeye başladı. Obezite, giderek sosyal damgalama ve estetik kaygılarla ilişkilendirildi. Medya ve moda endüstrisi, ince ve fit vücutları teşvik ederken, obezite bir sağlık sorunu olarak daha fazla dikkat çekmeye başladı.

11.4. Obezitenin Modern Tıptaki Yeri

Obezite, günümüzde bir hastalık olarak tanınmakta ve sağlık üzerindeki ciddi etkileri vurgulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve diğer sağlık otoriteleri, obeziteyi küresel bir sağlık sorunu olarak kabul etmiş ve buna yönelik politikalar geliştirilmiştir. Obezitenin tıbbi bir sorun olarak ele alınması, modern tıbbın ve diyetetik biliminin gelişimi ile birlikte şekillenmiştir.

12. Obezitenin Sanat ile İlişkisi

Obezite, tarih boyunca sanatın çeşitli formlarında farklı şekillerde temsil edilmiştir. Sanat eserleri, her zaman toplumların estetik ve kültürel değerlerini yansıtır ve bu doğrultuda obezite de zaman zaman refahın, bolluğun ve güzelliğin sembolü olarak tasvir edilmiştir. Sanatta obezitenin yansıtılması, dönemsel olarak değişen sosyal ve kültürel anlayışlarla doğrudan ilişkilidir.

12.1. Antik ve Orta Çağ’da Obezitenin Sanattaki Yeri

Antik dönemlerde ve Orta Çağ’da dolgun vücut hatlarına sahip insanlar sanat eserlerinde sıklıkla zenginlik ve gücün sembolü olarak temsil edilmiştir. Örneğin, Venüs heykelleri gibi antik sanat eserlerinde dolgun kadın figürleri, doğurganlık ve bolluk simgeleri olarak betimlenmiştir. Bu figürler, toplumlarda ideal beden olarak algılanmasa bile güç, zenginlik ve üretkenliği sembolize ederdi.

Orta Çağ’da da kilolu bireylerin tasvirleri genellikle yüksek sosyal statü ile ilişkilendirilirdi. Özellikle Batı Avrupa’da kilolu soylular ve liderler, sanat eserlerinde dolgun vücut hatlarıyla resmedilirdi. Bu durum, zenginliğin ve refahın bir göstergesi olarak kabul edilirdi.

12.2. Rönesans Dönemi ve “Rubenesque” Figürler

Rönesans döneminde, dolgun ve iri kadın figürleri, özellikle Peter Paul Rubens’in eserlerinde “Rubenesque” olarak adlandırılan bir güzellik standardını temsil etmeye başladı. Rubens’in eserlerinde geniş kalçalı, dolgun ve yuvarlak hatlara sahip kadınlar, sağlıklı ve çekici olarak gösteriliyordu. Bu dönemde sanatçılar, toplumda güzellik anlayışını yeniden tanımlıyor ve vücut hatlarına vurgu yaparak zenginlik ve güç kavramlarını estetik bir unsura dönüştürüyordu.

12.3. Modern Sanatta Obezite

Sanayi devrimi ve modern zamanların başlamasıyla birlikte sanatın obeziteye yaklaşımı değişmeye başladı. 20. yüzyıl sanatında obezite, genellikle bir eleştiri unsuru olarak kullanıldı. Özellikle Batı toplumlarında ince bedenler ideal güzellik standardı haline gelirken, obezite sosyal ve kültürel anlamda eleştirilen bir konu haline geldi. Bununla birlikte, modern sanatın bazı akımlarında obezite, farklı bir bakış açısıyla tekrar değerlendirildi.

Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero, obez figürleriyle tanınan bir sanatçıdır. Botero’nun eserlerinde insanlar ve hayvanlar aşırı kilolu ve abartılı bir şekilde tasvir edilir. Bu tasvirler, estetik anlayıştaki kalıpların ötesine geçerek toplumsal normları sorgulayan bir yaklaşım ortaya koyar. Botero, figürlerini aşırı kilolu göstererek onları eleştirmek yerine estetik bir tercih olarak bu tarzı benimsemiştir.

Sonuç

Obezite, modern çağın en yaygın ve en karmaşık sağlık sorunlarından biridir. Makale boyunca obezitenin tanımından başlayarak, sebepleri, belirtileri, riskleri ve tedavi yöntemlerine kadar birçok yönünü ele aldık. Obezite, yalnızca bireysel sağlık sorunlarına yol açmakla kalmayıp, toplum genelinde büyük bir sağlık yükü oluşturmaktadır. Genetik, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bu durum, kronik bir hastalık olarak tanınmakta ve tedavi süreci uzun vadeli bir yaklaşım gerektirmektedir.

Obeziteyle ilişkili hastalıklar, özellikle kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet ve kas-iskelet sistemi problemleri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Obezitenin önlenmesi ve tedavisi için bireylerin yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını benimsemeleri ve düzenli fiziksel aktiviteyi sürdürmeleri gerekmektedir. İleri düzey vakalarda ilaç tedavisi veya cerrahi müdahale gerekli olabilir; ancak bu tedavilerin yan etkileri ve komplikasyonları da göz önünde bulundurulmalıdır.

Obezitenin tarihsel kökenleri, enerji depolama ve kıtlık dönemlerine uyum sağlama stratejileri ile açıklanabilir. Ancak günümüzde, enerji açısından zengin gıdaların sürekli bulunabilirliği ve düşük fiziksel aktivite, bu evrimsel avantajı bir sağlık sorunu haline getirmiştir. Sanatta da obezitenin tarih boyunca farklı şekillerde temsil edildiği görülmektedir; kimi zaman güç ve bolluk sembolü olarak, kimi zaman da eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak, obezitenin etkili bir şekilde önlenmesi ve tedavi edilmesi, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumların da sağlığını korumak için kritik öneme sahiptir. Toplumun her kesimi, obeziteyle mücadelede bilinçli olmalı ve bu küresel sağlık sorununu daha iyi anlamak için bilimsel araştırmaların ve politikaların önemi vurgulanmalıdır.

 

 


Kaynaklar ve İleri Okuma

  1. Obesity and overweight. (2024). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: World Health Organization | Arşiv Bağlantısı
  2. A.W. Kranjac, et al. Explaining adult obesity, severe obesity, and BMI: Five decades of change. (2023). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Heliyon. | Arşiv Bağlantısı
  3. A.J. Walley, et al. The genetic contribution to non-syndromic human obesity. (2009). Alındığı Tarih: 15 Ekim 2024. Alındığı Yer: Nature Reviews Genetics, sf: 431-442 | Arşiv Bağlantısı
  4. Physical activity. (2024). Alındığı Tarih: 15 Ekim 2024. Alındığı Yer: World Health Organization | Arşiv Bağlantısı
  5. G.A. Bray, et al. Update on obesity pharmacotherapy. (2014). Alındığı Tarih: 15 Ekim 2024. Alındığı Yer: The New York Academy of Sciences, sf: 1-13. | Arşiv Bağlantısı
  6. G.A. Bray, et al. Management of obesity. (2016). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: The Lancet, sf: 1947-1956. | Arşiv Bağlantısı
  7. X. Pi-Sunyer. The Medical Risks of Obesity. (2009). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Postgraduate Medicine, sf: 21-33 | Arşiv Bağlantısı
  8. D.W. Haslam, et al. Obesity. (2005). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: The Lancet, sf: 1197-1209 | Arşiv Bağlantısı
  9. Obesity: preventing and managing the global epidemic. Report of a WHO consultation. World Health Organ Tech Rep Ser. 2000;894:i-xii, 1-253. PMID: 11234459.
  10. B. Swinburn, et al. Increased food energy supply is more than sufficient to explain the US epidemic of obesity. (2003). Alındığı Tarih: 15 Ekim 2024. Alındığı Yer: The American Journal of Clinical Nutrition, sf: 1453-1456 | Arşiv Bağlantısı
  11. W.H. Dietz, et al. Preventing Obesity in Children and Adolescents. (2001). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Annual Review of Public Health, sf: 337-353 | Arşiv Bağlantısı
  12. G.A. Bray, et al. Evidence-based weight loss interventions: Individualized treatment options to maximize patient outcomes. (2020). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Diabetes, Obesity and Metabolism, sf: 50-62 | Arşiv Bağlantısı
  13. M.D. Jensen, et al. 2013 AHA/ACC/TOS Guideline for the Management of Overweight and Obesity in Adults. (2013). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: The American Heart Association, sf: 102-138 | Arşiv Bağlantısı
  14. M.J. Lean, et al. Making progress on the global crisis of obesity and weight management. (2018). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: BMJ, sf: 231-270 | Arşiv Bağlantısı
  15. W.T. Garvey, et al. American Association of Clinical Endocrinologists and American College of Endocrinology Comprehensive Clinical Practice Guidelines For Medical Care of Patients with Obesity. (2016). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Endocrine Practice, sf: 1-203 | Arşiv Bağlantısı
  16. A. Hruby, et al. The Epidemiology of Obesity: A Big Picture. (2014). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: PharmacoEconomics, sf: 673-689 | Arşiv Bağlantısı
  17. M. Ng, et al. Global, regional, and national prevalence of overweight and obesity in children and adults during 1980–2013: a systematic analysis for the Global Burden of Disease Study 2013. (2014). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: The Lancet, sf: 766-781 | Arşiv Bağlantısı
  18. NEEL J. V. (1962). Diabetes mellitus: a “thrifty” genotype rendered detrimental by “progress”?. American journal of human genetics, 14(4), 353–362.
  19. J.R. Speakman. Thrifty genes for obesity and the metabolic syndrome — time to call off the search?. (2006). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Diabetes & Vascular Disease Research, sf: 7-11 | Arşiv Bağlantısı
  20. J.C.K. Wells. The evolution of human fatness and susceptibility to obesity: an ethological approach. (2007). Alındığı Tarih: 16 Ekim 2024. Alındığı Yer: Biological Reviews, sf: 183-205 | Arşiv Bağlantısı
  21. G.A. Bray. Obesity: historical development of scientific and cultural ideas. Int J Obes. 1990 Nov;14(11):909-26. PMID: 2276853.
  22. P.N. Stearns. (2002). Fat History: Bodies and Beauty in the Modern West. NYU Press. http://www.jstor.org/stable/j.ctt9qg868
  23. A. Synnott. (1993). The Body Social (1st ed.). Routledge. https://doi.org/10.4324/9780203201541

 

Nadir Kerem Dağ

Nadir Kerem Dağ

Sapienship’in kurucusu, baş editörü ve popüler bilim yazarıdır. European University of Macedonia Diş Hekimliği Fakültesi mezunu olup, akademik kariyerini evrimsel biyoloji, antropoloji, genetik ve paleontoloji alanlarında zenginleştirmiştir. Harvard, Duke, Yale ve Alberta Üniversitelerinde aldığı eğitimlerle disiplinler arası bir bakış açısı geliştirmiştir. Macedonian Dental Society ve International Association for Dental Research (IADR) üyesidir. Popüler bilim yazılarıyla bilimi anlaşılır ve ilgi çekici şekilde sunarak, geniş kitlelerin bilimsel farkındalık kazanmasına katkıda bulunmaktadır.

Benzer İçerikler

Uzun Süre Keto Diyeti Yapmak Sağlık Riskleri TaşıyabilirBasın Bildirisi 
Diyetetik

Uzun Süre Keto Diyeti Yapmak Sağlık Riskleri TaşıyabilirBasın Bildirisi 

27 Eylül 2025
Pastörizasyon H5N1 Kuş Gribini Sütten Tamamen Yok EdiyorBasın Bildirisi 
Viroloji

Pastörizasyon H5N1 Kuş Gribini Sütten Tamamen Yok EdiyorBasın Bildirisi 

27 Eylül 2025
Deniz Yıldızlarını Eriten Gizemli Hastalığın Sırrı ÇözülüyorBasın Bildirisi 
Zooloji

Deniz Yıldızlarını Eriten Gizemli Hastalığın Sırrı ÇözülüyorBasın Bildirisi 

14 Eylül 2025
Sonraki Makale
Erkeklerin Neden Meme Uçları Var?Özgün 

Erkeklerin Neden Meme Uçları Var?

Son İçerikler

Atom Nedir? Atom Ne Anlama Gelir?Sözlük 

Atom Nedir? Atom Ne Anlama Gelir?Sözlük 

27 Eylül 2025
Mitokondriler “Bozuk” DNA’yı Dışarı Atarak Yaşlanmaya Bağlı İltihabı TetikliyorBasın Bildirisi 

Mitokondriler “Bozuk” DNA’yı Dışarı Atarak Yaşlanmaya Bağlı İltihabı TetikliyorBasın Bildirisi 

27 Eylül 2025
Uzun Süre Keto Diyeti Yapmak Sağlık Riskleri TaşıyabilirBasın Bildirisi 

Uzun Süre Keto Diyeti Yapmak Sağlık Riskleri TaşıyabilirBasın Bildirisi 

27 Eylül 2025
Pastörizasyon H5N1 Kuş Gribini Sütten Tamamen Yok EdiyorBasın Bildirisi 

Pastörizasyon H5N1 Kuş Gribini Sütten Tamamen Yok EdiyorBasın Bildirisi 

27 Eylül 2025
Gökyüzünde Görünmez Dans: Aerosoller Dünya İklimini Nasıl Etkiliyor?Basın Bildirisi 

Gökyüzünde Görünmez Dans: Aerosoller Dünya İklimini Nasıl Etkiliyor?Basın Bildirisi 

14 Eylül 2025
Deniz Yıldızlarını Eriten Gizemli Hastalığın Sırrı ÇözülüyorBasın Bildirisi 

Deniz Yıldızlarını Eriten Gizemli Hastalığın Sırrı ÇözülüyorBasın Bildirisi 

14 Eylül 2025

Sponsorlu

  • Hakkımızda
  • Haklar ve Sorumluluklar
  • İçerik Kullanım İzinleri
  • Gizlilik Politikası
  • Çerez Politikası
  • Sapienship Ekibine Katıl
Bize yazın: info@sapienship.com.tr

© Sapienship, 2024-2025 - Tüm İçerikler İçerik Kullanım İzinleri'ne uyulduğu sürece kullanıma, dağıtıma ve paylaşıma açıktır.

  • Giriş
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
  • İçerik Kategorileri
    • Doğa Bilimleri
    • Uygulamalı Bilimler
    • Sosyal Bilimler
    • Formal Bilimler
  • Popüler Konular
    • Evrimsel Biyoloji
    • Tıp
    • Paleontoloji
    • Zooloji
    • Astronomi
    • Ekoloji
    • Antropoloji
  • Bilim Haberleri
  • Çeviriler ve Basın Bildirileri
  • Özgün İçerikler
  • Bilim Sözlüğü

Sapienship'e Hoş Geldiniz!

Sign In with Google
VEYA

Giriş yapmak için kullanıcı bilgilerinizi giriniz

Şifrenizi mi Unuttunuz?

Şifrenizi sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için e-posta adresinizi veya kullanıcı adınızı giriniz

Giriş
Sapienship web sitesi çerezleri kullanmaktadır. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası sayfasını ziyaret edin. Sapienship web sitesi kullanıcılarının gizliliğini korumak ve güvenliğini sağlamak için önlemler almaktadır. Daha fazla bilgi için Gizlilik Politikası sayfasını ziyaret edin. İlaveten, Sapienship'teki tüm içerikler İçerik Kullanım İzinleri'ne uyulduğu sürece kullanıma, dağıtıma ve paylaşıma açıktır. Sapienship web sitesini kullanmaya devam ederek tüm politikaları kabul etmiş sayılırsınız.